E-gazete/Arşiv
Bayiler
İletişim
Abone Ol
Üye Girişi
Հայերէն
English
Ara
Hay Toplum
Yazarlar
Kitap/Kirk
Hrant Dink
Agos Gündem
Türkiye
Ermenistan
Dünya
Yüzler/Hikayeler
İnsan+Hakları
Bir Zamanlar
Kültür Sanat
Yaşam
Kategoriler
Agos Gündem
Türkiye
Ermenistan
Dünya
Yüzler/Hikayeler
İnsan+Hakları
Bir Zamanlar
Kültür Sanat
Yaşam
E-gazete/Arşiv
Bayiler
Hay Toplum
Yazarlar
Kitap/Kirk
Hrant Dink
İletişim
Ara
Հայերէն
English
☰
☰
Agos Gündem
Türkiye
Ermenistan
Dünya
Yüzler/Hikayeler
İnsan+Hakları
Bir Zamanlar
Kültür Sanat
Yaşam
Ara
E-gazete/Arşiv
Bayiler
Hay Toplum
Yazarlar
Kitap/Kirk
Hrant Dink
İletişim
Abone Ol
Üye Girişi
English
Հայերէն
Ohannes Kılıçdağı
Sayfa 2
CHP’ye ırkçılar mı yön verecek?
CHP’nin tabanının bir kısmı (bu anlayışta olanlar CHP’nin tabanıyla sınırlı değil) “Kürtleri” gösterilerde görmek istemiyor çünkü onların desteği olmadan da iktidar değişiminin mümkün olduğunu göstermek istiyorlar. Böylece, onlara ihtiyaç olmadığını da göstermiş olacaklar. Nitekim, aynı anlayışı “İstanbul belediyesi nasıl kazanıldı” ve “cumhurbaşkanı adayı kim olsun” tartışmalarında da görüyoruz. Bu grup, İstanbul’un kazanılmasının “Kürtlere borçlu” olunmadığını iddia ediyor ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de onların oyuna ihtiyaç olmayacağını dolayısıyla Mansur Yavaş gibi bir profilin aday olabileceğini savunuyorlar. Geçen yazıyı “Devlet zihniyetinin ve müesses nizamın öteden beri en çok çekindiği hatta korkulu rüyası diyebileceğimiz şey, şehirli eğitimli orta üst sınıf Türklerin Kürt siyaseti ve toplumuyla fikirsel, eylemsel, duygusal ve moral bir yakınlaşmaya girmesidir” diyerek bitirmiştim. Bu yakınlaşma aynı zamanda Türkiye demokrasisinin ilerlemesinin anahtarıdır.
10 Nisan 2025
Devletin korkulu rüyası
Devlet zihniyetinin ve müesses nizamın öteden beri en çok çekindiği, hatta korkulu rüyası diyebileceğimiz şey, şehirli eğitimli orta üst sınıf Türklerin Kürt siyaseti ve toplumuyla fikirsel, eylemsel, duygusal ve moral bir yakınlaşmaya girmesidir.
28 Mart 2025
Anlaşmanın adı var, kendi yok
Eğer, Aliyev’in sık sık iddia ettiği üzere Azerbaycan, Ermenistan’ın kendine yönelik saldırgan emellerinden endişe ediyorsa, bu misyonun sınırın Azerbaycan tarafında da çalışmasını isteyebilir pekâlâ. Paşinyan yönetimi barış uğruna neredeyse ağzıyla kuş tutmaya çıkacakken, Ermeniler açısından önemli tavizler manasına gelen birçok adım atmış ve hâlâ atıyorken, bu endişenin ciddiyeti ve samimiyeti ayrıca tartışmalıdır. 2020’deki savaştan beri askerî yöntemlerden sonuç almış ve kendi iktidarı açısından bunun ‘tadına varmış’ olan Aliyev’in kendisidir.
21 Mart 2025
Bir hikâyeye inanmakla başlar her şey
Siyasetinizin gücü, hikâyenizin gücüyle doğru orantılıdır. Başka bir deyişle, hikâyesi daha iyi olan, yukarıda saydığım işlevleri daha iyi yerine getiren hikâyelere dayanan siyasetler yarışa önde başlar. Örneğin “Biz Türk’üz”, “Biz Amerikalıyız” gibi bir önermenin arkasındaki hikâye, “Biz demokratız” gibi bir önermenin sunduğu hikâyeden çok daha güçlü olduğu için, kendini bunlara dayandıran siyasetler daha fazla taraftar toplar. Bunların arkasındaki hikâye niye daha güçlü?
16 Mart 2025
Farklı telden çalanlar aynı nağmeyi nasıl tutturacak?
Bu yazıda, Öcalan’ın açıklamasının kapsamlı bir analizinden ziyade ‘silah bırakma’ meselesi üzerinde durmak istiyorum. (Sadece şu kadarını söyleyeyim ki metindeki kimi ifadeler insana “Öcalan’ın tecridi sandığımızdan da sıkıymış” dedirtecek derecede sahadaki gerçeklikten kopuk.) Elbette, silahların bırakılması her zaman nihai hedef olmalıdır. Silahla yaşamanın kendisi daimî bir amaç olamaz, olmamalı. Eşyanın tabiatına aykırı. Gelgelelim, ‘silah bırakma’ öncesiyle sonrasıyla bir plana, projeye, takvime dâhil edilmediği zaman tek başına çok manalı değil, nihai hedefe ulaşması da zor.
6 Mart 2025
ERVAB ne yaşar ne yaşamaz
Yıllardır, Türkiye Ermeni toplumunun vakıflarının ve vakıf çatısı altında toplandıkları için okullarının ve diğer kurumlarının koordinasyon içinde çalışabilmesi için ortak bir teşekküle, az çok merkezî bir yapıya ihtiyaç olduğunu söylemekten yorulduk. Dolayısıyla, bu açıdan bakınca ERVAB gibi bir organın olması gerektiği açık; açık ama böyle bir organın düzenli, istikrarlı ve etkili çalışabilmesi için birtakım koşulların hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunların başında, böyle bir organın çalışma ilkelerinin, nasıl bir yönetim yapısı olduğunun, hangi alt kurul veya komisyonları olduğunun, bunların nasıl oluşturulduğunun ve sorumluluklarının ne olduğunun, gerekli görevlere seçimlerin nasıl yapıldığının ve kararların nasıl alındığının yazılı ve resmî olarak kayda geçirilmesi geliyor.
28 Şubat 2025
İtimatsızlık bürosu
Söz konusu olan artık herhangi bir kişinin yaptığı herhangi bir spesifik yolsuzluk vakası değildir, ortada artık genel bir şüphe ve güven bunalımı vardır. Bunun aşılabilmesi için tam da Patrikhane’nin bir yıl evvel talep ettiği gibi kapsamlı bir mali inceleme yapılması gerekiyor. Ayrıca, ortada en azından henüz belli kişi veya kişiler hakkında bir ceza davası yok, dolayısıyla “Kanıtla gelin” demenin de çok manası yok. Öyle bir kanıt olduğu zaman iş zaten davaya dönüşür.
21 Şubat 2025
Soykırım inkârı cahilleştirdi
Belgeselde konuşan Ankara eski Emniyet Müdürü Cevdet Saral, ameliyat sonrasında Ekmekçiyan’ın narkozlu hâlinden de faydalanmak için, beyaz doktor gömleği giyerek onu sorgulamaya başlıyor. Saral’ın kendi ifadesine göre, “Bununla nasıl anlaşacağım” diye düşünürken, “İyi misin?” manasında yaptığı bir el hareketine Ekmekçiyan “Eyi ya, eyi ya” diye cevap verince Saral şaşırıyor. Saral da anlaşılan merakını yenemeyip ona şu soruyu sormuş: “Nereden, neden icap etti de Türkçe öğrenme ihtiyacı hissettin? Yaşadığın yer Türkiye değil, Türkiye’yle bir bağlantın yok.” Saral, Ekmekçiyan’ın verdiği cevabı “çok enteresan” olarak nitelendiriyor ve anlatıyor: “Beyrut’ta aklımda kaldığı kadarıyla bir semt adı söyledi, ‘Burç Hamud şeklinde bir semtte Ermeniler ağırlıklı olarak yaşarlar’ dedi. ‘Gezdiğiniz zaman göreceksiniz ki orada bütün müzikler Türkçedir, filmler Türkçedir’ dedi. Burada Saral’ın şahsında, yazının girişinde bahsettiğim, Ermeniler ve ilgili tarih hakkındaki toplu cahilliğin cisimleşmiş hâlini görüyoruz.
14 Şubat 2025
Yolsuzluk utandırıcı ama şaşırtıcı değil
Küçük bir topluluk olan Türkiye Ermeni toplumunda bu kadar çok usulsüzlüğün, yolsuzluğun olması hem üzücü hem utanç verici. Bunların bu kadar sık olması, tek tek bireylerin ahlaki durumundan ziyade sistematik bir soruna işaret ediyor. Türkiye Ermeni toplumunun vakıflarının yönetimini ve denetimini belli bir koordinasyon içinde bir yapıya kavuşturmanın gerekliliğini ben on dört yıldır buradan yazmaktan yoruldum.
7 Şubat 2025
Zor zamanlardan zor zamanlara
Kitabı okuyan biri bu dönem boyunca Ermeniler üzerindeki baskının büyüklüğünü, havanın ağırlığını kavrayabiliyor. O kadar ki, ayrıntılarını kitapta bulacağınız Manuel Yergatyan ve Hrant Güzelyan’ın (Küçükgüzelyan olarak da kullanılıyor) davalarında görüldüğü gibi, soykırım sonrasında Anadolu’da kalmış bir avuç Ermeni’nin çocuklarının İstanbul’a getirilip okullara kaydedilmesi bile suçmuş gibi muamele görüyor. Yalnız o da değil, çeşitli ülkelerdeki çeşitli Ermeni kurumları arasında bağlantı ve yardımlaşma olması da başlı başına bir suçmuş gibi gösteriliyor.
30 Ocak 2025
12 Eylül döneminde Ermeniler
Türkiye Ermenileri için hayat hiçbir zaman kolay olmadı ama bu kitap onlar için özellikle zor geçen bir zaman dilimini, 1970’lerin başlarından 1990’ların sonuna kadar olan dönemi mercek altına alıyor. Korucu, hem dönemin basınında yayımlanmış haberleri geniş bir şekilde taramış, hem de o günleri yaşamış 22 Türkiyeli Ermeni’yle söyleşiler yapmış. Dolayısıyla, kitap, veri anlamında sağlam bir zemine oturuyor.
24 Ocak 2025
On sekiz sene
“Cinayeti kim işledi?” sorusuna gelecek olursak, deminden beri söylediğim sebeplerden dolayı bu soruya nokta atışı bir cevap vermek benim için zor. Fakat, bu soruya cevap vermek için sadece davalara değil cinayetten evvelki yıllara, Hrant Dink’i kimlerin hedef gösterdiğine de bakmak gerekir, zira öyle görünüyor ki insanlar o yılları unutma eğiliminde.
17 Ocak 2025
‘Tek liste’ meselesi
Alcan’ın, bir araya getirdiği 20 küsur kişilik bir grup varken, bu kişilere dönüp “Sizi ben hareketlendirip bir araya getirdim ama şimdi daha cazip bir teklif var, onun için ben ayrılıyorum” demesini beklemek ne kadar gerçekçi, sizin takdirinize bırakarak şu ‘tek liste’ hakkında birkaç şey söylemek isterim. Her şeyden önce, hangi seçim olursa olsun, ortada tek bir aday, tek bir liste varsa o seçimin seçim vasfı –tamamen ortadan kalkmasa da– çok ciddi zaafa uğrar. Birden fazla aday, birden fazla liste olacak ki onun adı seçim olsun. Ha, bir seçimde sürecin doğal akışı içinde birden fazla aday, birden fazla liste çıkmayabilir; o da bir aksaklığa, tuhaflığa veya zafiyete işaret eder ama kimseyi zorla aday yapamayacağımız için yapacak bir şey olmayabilir. Fakat, özellikle tek liste olması için çalışmak tartışmalı bir durum yaratır.
10 Ocak 2025
Akan zaman ve nostalji
Malum olduğu üzere nostalji öyle bir hissiyat ki geçmişin kötü, çirkin, olumsuz yanlarını törpüleyip onu neredeyse kusursuz bir zaman dilimi olarak algılıyor; geçmişte bir güvenlik ve huzur hâli gerçekten var olsa da olmasa da o güvenlik, huzur, dertsizlik hâlini geçmişe atfediyor. Nostalji, aynı zamanda bir devamlılık ve dolayısıyla bir mana hissinin doğmasını kolaylaştırıyor. Geçmiş, sadece artık ulaşılamaz olduğu için iyi ve güzel bir şey hâline geliyor. Akıl, nostalji hakkında bu teşhisleri yapsa da gönül geçmişe iyi gözle bakmaya devam edebiliyor.
28 Aralık 2024
Tomo’nun nesli
Bu kuşağın kaybı veya sonlanması tek tek değerli insanların yitirilmesinden öte, bir zihniyetin, bir haletiruhiyenin, bir çabanın yitirilmesi demek olduğu için de büyük bir kayıp. Biz sonraki kuşakların onlara karşı bir borcu da bu kaybın acısını telafi veya tamir, o da değilse varoluş inadını canlı tutmaktır sanırım.
20 Aralık 2024
Gitmek zorunda olmamanın değerini bilmek
Unutmamak gerekir ki mülteci durumuna düşenlerin de bir zamanlar tıpkı bizimki gibi normal ve rutin bir hayatları vardı, en azından onlara öyle geliyordu. Bu ihtimalin kuvvetli mi yoksa zayıf mı olduğu, içinde yaşadığınız sosyoekonomik ve sosyopolitik yapının ne kadar istikrarlı, ne ölçüde mutabık kalınmış kurallar ve süreçler üzerine oturduğuyla ilgilidir tabii. İç barışını tesis edememiş, bir kesimin başka bir kesimi baskı altında tuttuğu, üzerinde mutabık kalınmış kuralların yani hukukun değil gücün hüküm sürdüğü toplumlarda bu ihtimal daha kuvvetlidir.
13 Aralık 2024
Vakıflardan yolsuzluk haberleri gelmeye devam ediyor
Kötü örnekler birbiri arkasına gelmeye devam ediyor. Peki neden böyle oluyor? Bunlar birer tesadüf mü? Sadece yanlış insanların yönetime gelmesinin bir sonucu mu? Hayır değil. Sistem daha doğrusu sistemsizlik yüzünden oluyor bu yolsuzluklar. Zaten yönetim mekanizmalarında denetleme, yanlış insanların önünü kesmek için vardır. İnsanların hepsi doğru olsaydı denetleme mekanizmalarına bu kadar ihtiyaç duymazdık ama insanlar sonuçta melek değil, insan.
6 Aralık 2024
“Ermenilerin başına gelen Kürtlerin de başına gelir mi?”
Çeşitli etno-dinsel grupların birbirlerinin yerleşim yerlerini basarak katliam yapmaları bir şeydir, bir halkın geniş bir coğrafyadan toplu olarak yok edilmesi başka bir şey. Bu, birincisinde bir sorun yok veya grupların karşılıklı olarak birbirini öldürmesinde anormal veya yanlış bir şey yok demek değildir. Fakat, birinci ile ikinci arasında nitelik farkı vardır. Etnik çatışma ve soykırım farklı şeylerdir ama birçok durumda soykırım öncesinde etno-dinsel gruplar arasında uzun süreli çatışma olmuştur zaten. (Sanırım, Yahudi Soykırımı’nın burada bir istisna olduğu söylenebilir.)
29 Kasım 2024
Kürtler ve tarihle yüzleşme
Ekrem İmamoğlu’nun, Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanması sebebiyle Ahmet Türk’e destek amacıyla yaptığı ziyaret sırasında beraber gezdikleri bir yapının duvarında, üzerinde haç ve Yunanca karakterler bulunan bir taşın görülmesinden sonra, Kürtlerin Ermeni Soykırımı’ndaki rolleri ve bununla yüzleşmeleri sosyal medyada bir kez daha gündem oldu. Türkiye siyaseti söz konusu olduğunda tarihle yüzleşme meselesinde en ilerici pozisyonu sergileyen Kürtler arasında bu konuda bir gerileme olup olmadığı da tartışmaya açıldı. Bu yazıda kısaca bu konu üzerinde duralım.
22 Kasım 2024
Zor zamanlarda tekrar Varlık Vergisi
Bu vergiyi yanlış ve haksız yapan neydi? Bir devletin özellikle savaş gibi zor zamanlarda toplumun varlıklı kesiminden olağan dışı bir vergi alması yanlış mıdır? “Hayır, değildir” dediğimizi varsayalım. Varlık Vergisi de böyle bir vergi olsaydı muhtemelen onu bugün bu kadar konuşmazdık. Gelgelelim, resmî devlet yetkililerinin o zaman ve kimilerinin bugün hâlâ iddia ettiğinin aksine, Varlık Vergisi sadece varlıklı olanlardan alınmış bir vergi değildir. Dahası, tüm varlıklılardan aynı biçimde, aynı oranda alınmış bir vergi de değildir. Çok orantısız biçimde, Ermeni, Yahudi ve Rum toplumlarının yanı sıra, vergiyi salanların ‘dönme’ diye tabir ettikleri, sonradan ve sadece görünüşte Müslümanlığı tercih ettiği düşünülen kesimi hedeflemiştir.
15 Kasım 2024
Hava puslu ve karanlık
“Öcalan istediklerini vermedi, onlar da kayyum atayarak gözdağı veriyorlar” deniyor. İyi de, tüm o sözleri Öcalan’la konuşmadan mı söylediler, o çıkışları Öcalan’ı yoklamadan mı yaptılar? Bu pek mantıklı değil. Kaldı ki, 25 senedir hapiste tutulan Öcalan veya zaten birçok kayyum darbesiyle karşı karşıya kalan DEM’in fazladan üç kayyumla yılacağını düşünmek de pek mantıklı değil. Başka bir teori de, iktidar bloğu veya devlet içinde normalleşme/açılım hamlesini yapanlar ile kayyum atayanların farklı aktörler olduğu.
6 Kasım 2024
Bütün Bakanlar Kurulu Kürt olsa ne fayda
“Kürtlerin ne sorunu var ki canım” mealindeki küçümseyen, retorik soru tekrar ortaya atıldı. Sorunun ne olduğuna geçmeden önce söylenmesi gereken şu ki Kürtlerin sorunu olup olmadığına Kürtler karar vermelidir. Hatta, bir grup Kürt bile başka bir grup Kürt’ün sorunu olup olmadığına, bununla ilgili bir talebi olup olmaması gerektiğine karar veremez. Bu, temel insan hak ve özgürlükleriyle ilgili bir sorun ve taleptir. Dolayısıyla, bir kimse kendi haklarından vazgeçiyor diye başkalarının da vazgeçmesini bekleyemez.
31 Ekim 2024
Artık herkes “Kürtler” diye konuşuyor
Şurası da ironiktir ki, senelerce Öcalan’ı etkisizleştirmeye çalışan, tecrit politikasıyla bu etkisizleştirme operasyonunu zirvesine taşıyan bir siyaset tarzı ve onun yapıcıları, şimdi Öcalan’ın sözünün etkisinden yararlanmaya çalışıyorlar. Bu da onlar adına bir öngörüsüzlük olsa gerek.
24 Ekim 2024
Nobel vesilesiyle bir kez daha Türklük, Türkiyelilik...
Başka zaman Acemoğlu’nun ‘Türklüğünü’ hatırlamayacak, hatta duruma göre ‘Ermeni’ diye en hafif tabirle istiskal edecek olanlar, bu başarıdan sonra onun Türk olduğuna karar verdiler. Türkiye’de, Ermeni kimliğiyle görünür olmanın zorluklarını inkâr edenler, bir anda Acemoğlu’nun “bu toprakların çocuğu”, “bu toprakların ürünü” olduğunu ilan ettiler. İşin aslına bakacak olursanız, Acemoğlu’nun Ermeni veya Türk oluşunun konuyla ilgisi ve önemi sıfır. Nobel, kişinin kimliğine değil yaptığı işe veriliyor. Bununla ilintili olarak, Acemoğlu Türk, Ermeni hatta Türkiyeli diye gurur duymanın da sağlam maddi bir zemini yok. Gurur duyması gerekenler, Acemoğlu’nun bu noktaya gelmesine hayatı boyunca katkıda bulunanlardır.
17 Ekim 2024
Anormal olan değişmeden normalleşme olmaz
Türkiye siyasetinde son zamanlarda gündemde olan normalleşme tartışmalarına da dışarıdan bakan biri, olumlu bir süreç işliyor, “Ne güzel, kavga hâlinde olan iktidarla ana muhalefet partisi barışıyorlar” diye düşünebilir. Fakat daha somut sorular sorup daha somut cevaplar aradığımız zaman manzara o kadar da net değil. Türkiye neden ‘anormal’ bir durumda ki normalleşmeye ihtiyaç var? Bu soruları cevaplamaya giriştiğimizde, bana –ve herhâlde birçok kimseye– göre Türkiye’de anormalliğin en büyük sebebi hukuk ve adalet sisteminin tamamen çökmüş olmasıdır.
11 Ekim 2024
Vartuhi Kalantar
Asıl ilgi çekici metin Vartuhi Kalantar’ın hapishane anıları. Ekmekçioğlu’nun aktardığına göre bunlar, Ortadoğu’da bir kadın tarafından yazılmış ilk hapishane anıları. Kalantar, kadınlar koğuşunda tanık olduklarını, âdeta saha araştırması yapan bir antropolog gibi, tüm etnografik detayları (tutuklu veya hükümlülerin giysileri, konuşma biçimleri, deyimler, şarkılar, türküler vs.) vererek, canlı bir anlatımla aktarıyor. Zaman zaman kendinizi bir Orhan Kemal veya Sabahattin Ali öyküsü okur gibi hissediyorsunuz. ‘Cüzzamlılar koğuşu’, ‘kibarlar koğuşu’, Kürt Sinemler, Acem Atiyeler, Arap Fatmalar, Muhacir Ferideler, hapishane başhekimi Zati Bey, ve ‘matmazel’ Vartuhi’yle, âdeta bir Osmanlı mikrokozmosu.
4 Ekim 2024
Çöp poşetindeki demokratik hukuk devleti
Bunları söylediğinizde Türkiye’de geniş bir kesim, katili koruduğunuzu düşünüyor ve sanki onun cezalandırılmamasını istiyormuşsunuz gibi davranıyor. Hâlbuki bunları söylemek o kişiyi değil hepimizin hakkını savunmaktır, çünkü devletin ve onun özellikle kolluk kuvvetlerinin belirli sınırlar ve kurallar içinde hareket etmesini tutarlı biçimde talep etmez ve hayata geçiremezsek, o kuralsızlık bir gün bizim karşımıza da çıkabilir.
27 Eylül 2024
Ortaköy’ün mıntıka temizliği
Haklarını yemeyelim, yönetim kurulu içindeki bazı üyeler de bu durumdan rahatsızlar ama sanırım gerekli adımları atamıyorlar. Onları engelleyen nedir bilmiyorum. Takip edeceğimiz bir başka konu da bundan bir sonuç çıkıp çıkmayacağı. Umulur ki bu tatsız hadise en kısa zamanda usulünce kapanır ve Ortaköy’ün icraatlarının gölgelemez. Geçen hafta yazımdaki bir ifade sebebiyle hem yönetim kurulundan, hem de yönetim kurulu dışından bana ulaşan bir serzenişe de değinmem ve açıklık getirmem gerekiyo
20 Eylül 2024
Geçiştirme kabul edilemez
Başta bahsettiğim bu sorunların sadece Ortaköy’ün sorunu veya sadece Ortaköy’de olan sorunlar olmadığı hususuna gelince, son bir-iki senede yaşanan skandal boyutundaki hadiseler bile bunu göstermeye yeter. İtimat Büro’da olup bitenler, Büyükdere ve Beyoğlu’nun önceki yönetimlerinin uygulamaları, işte Ortaköy... Bunlar alenileşmiş olanlar. Hiçbir vakfın yönetim kurulunu peşinen itham edemeyiz tabii ama tüm bu yaşananlara bakınca insan ister istemez “Acaba diğer vakıflarda da benzer işler oluyor da onlar ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ mı diyorlar?” diye düşünüyor.
13 Eylül 2024
‘Ülkücü camia’ meselesi
Ortaköy S. Asdvadzadzin Vakfı’ndaki duruma dair bazı beyanları geçen hafta Agos’ta okudunuz. Vakıf da resmî bir açıklama yaptı. Bunlardan sonra bir durum değerlendirmesi yapalım. Şüphesiz, bir vakfın yönetim kurulu üyeleri arasında hakaret ve fiziksel saldırı da makul ve maruz görülebilecek işler değil. Fakat, karşı karşıya olduğumuz vakada söylendiği iddia edilen ve belli ki tehdit amacı taşıyan öyle bir ifade var ki işin rengini değiştiriyor, tabiri caizse üst seviyeye taşıyor. O da, tahmin edebileceğiniz üzere, bir üyenin “Ülkücü camiaya yakın olma” üzerinden veya vasıtasıyla başka bir üyeyi tehdit etmesi. Geçen hafta Agos’ta okuduğunuz gibi, söz konusu kişi böyle bir söz söylediğini kabul etmezken, olay sırasında orada bulunan biri onun böyle bir söz söylediğini söylüyor.
6 Eylül 2024
Ben hep seni arıyorum İstanbul
Bostan(cı)lar, bağlar-bahçeler de apartmanlara, marketlere yenik düştü. Bir zamanlar sıradan işler olan Feriköy’ün bağlarında gece gezintisi yaparak mehtap seyretmek veya Mecidiyeköy’ün dutluklarında dut, Langa’nın bostanlarında hıyar, Bayrampaşa’da enginar toplamak bugün ancak bir masaldan satırlar olabilir. Bu durumu en genel şekliyle ifade edersek İstanbul yeşilini, doğasını, bitki örtüsünü, faunasını kaybetti.
30 Ağustos 2024
Ortaköy’den haber var
Mevcut yönetim özel bir mali denetim firmasına vakfın geçmiş iş ve işlemleri hakkında böyle bir inceleme yaptırmış, Peki, bu raporun sonucu ne? Gene maalesef, bu raporun VGM’ye verilmesinin üzerinden yaklaşık bir sene gibi uzun bir süre geçmesine ve VGM’nin de bir müfettiş atamasına rağmen bir gelişme olmamış. Tuhaf bir durum. Ortaköy’den gelen haberler bununla sınırlı değil ve maalesef pek hoş da değil. Anlaşılan o ki yönetim kurulu içinde yönetim tarzıyla ve ilkeleriyle ilgili birtakım anlaşmazlıklar var. Bunu söylerken doğrusu sıkılıyorum ve üzülüyorum ama iş, geçen Şubat’ta bir yönetim kurulu üyesinin diğer bir üyeye hakaretine ve “Ben ülkücü camia içindeyim, akıllı olun” tarzı laflarla fiziksel saldırısına kadar varmış.
23 Ağustos 2024
1
2
3
4
5
...
11
Abone Ol!
Agos'a abone olarak destek olabilirsiniz. Abone ol, hediye et, askıya abonelik bırak.
Agos'u Sosyal Medyada Takip Edin
Instagram
Twitter
Facebook