Kamu görevlilerine Valilik kalkanı
UYGAR GÜLTEKİN
[email protected]
Dördüncü yargı paketinde yapılan değişiklikle beraber, AİHM’nin etkin soruşturma yapılmadığına dair kesin karar vermesi durumunda soruşturmaların yeniden açılmasına olanak sağlanmıştı. Bu çerçevede Dink cinayeti davasında, kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma yapılmadığına dair AİHM’nin verdiği kesin karar gereğince, Dink ailesi avukatları savcılığa başvuruda bulunarak kamu görevlileri ile ilgili olarak soruşturma açılmasını istemişti. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ise talebe cevaben dava açılması için İstanbul Valiliği’nden izin istemişti.
Gerekçe
İstanbul Valiliği, kendi soruşturma alanı kapsamında olan İstanbul’da görevli kamu görevlileri ile ilgili olarak soruşturma açılmasına izin vermedi. Valilik kararında; AİHM ve Dördüncü Yargı Paketi’ndeki değişikliklere rağmen, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın içtihatlarını gerekçe göstererek kanun değişikliğinin yapıldığı tarihten itibaren geçerli olabileceğini ve geriye dönük uygulamanın mümkün olmadığını savundu.
Valilik kararında şu ifadeler yer aldı; “Geriye yürümezlik ve kazanılmış haklara saygı ilkesinin uluslar arası hukukun kabul ettiği evrensel prensiplerden olduğu, her ne kadar Türk hukukunda açık bir hüküm bulunmazsa da; kazanılmış hakka saygı ve geriye yürümezlik ilkesinin, Anayasa’nın 2.maddesinde yer alan Hukuk Devleti İlkesinin özünde bulunduğu ve bu ilkeye uygun davranmanın herkes için zorunlu oluşturduğu; kural olarak hukuk güvenliğinin, yasaların geriye yürütülmesine engel olduğu, bu nedenle kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca yasaların yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanamayacağı…”
Valilik daha önce kamu görevlileri ile ilgili olarak idari denetim yapıldığını ve kararın kesinleştiğini de belirtti.
Nezakete bak!
Valilik, dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergün Güngör ile ilgili olarak da ayrı bir karar verdi. Valilik, kararında Hrant Dink’in ‘tehdit edildim’ dediği görüşmenin nezaket içinde geçtiğini iddia etti. Kararda şu ifadeler yer aldı: “İl Koruma Kurulu Başkanlığı görevinin bulunmadığı, Hrant Dink’in korumaya alınmasına yönelik bir önerinin Ergün Güngör’e ulaştırılmadığı, Ergün Güngör’ün kendiliğinden Hrant Dink’i korumaya yönelik bir tedbir almasının ya da bu süreci başlatacak işlem tesis etmesinin mümkün gözükmediği, 2004’deki görüşmenin ‘gayet samimi ve nezaket kuralları içerisinde’ geçtiği, kaldı ki 5 yıllık zamanaşımının geçtiği anlaşıldı.”
Hrant Dink, 24 Şubat 2004'te İstanbul Valiliği'ne çağrılmıştı. Vali Yardımcısı Ergun Güngör'ün odasında gerçekleştirilen ve iki istihbarat görevlisinin de katıldığı görüşmeyi, Dink 'haddinin bildirilmesi” olarak değerlendirmiş ve 19 Ocak 2007’de yayımlanan yazısında şunları dile getirmişti; “Konuşmanın içeriğinden, beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi. Haddimi bilmeliydim. Dikkatli olmalıydım. Yoksa iyi olmazdı. Hakikaten sonrası iyi olmadı. Valiliğe çağrıldığımın ertesi gününden itibaren bir çok gazete Ermeni kimliği üzerine yazmış olduğum deneme serisinin içinden cümleleri cımbızlayarak, Türk düşmanlığı yaptığımı ortak bir kampanyayla dile getirmeye başlamıştı.”
Ergün dışında görüşmeye Özel Yılmaz ve Handan Selçuk isimli iki MİT görevlisi de katılmıştı. Görüşmeye katılanYılmaz'ın Ergenekon davasında sanık olmasıyla beraber görüşmeye katılanların üst düzey MİT görevlileri olduğu ortaya çıkmıştı. MİT Müsteşarlığı, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği 19 Temmuz 2010 tarihli yazıyla, görüşmeye katılanların MİT mensubu olduğunu cinayetten 3,5 yıl sonra kabul etmişti.
Dink davası avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu karara ilişkin olarak “İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri, Hrant Dink’i koruma altına almadılar. Alınacak hiçbir karar, bu gerçeğin üstünü örtemez” diye konuştu.
