İnsanı yenileyen şehrin ardından
New York özlemiyle terbiye edileceğim yüzlerce şey var. Columbia Üniversitesi ve sunduğu eğitim ortamı, entelektüel hazinesi ve fiziki şartları, özleyeceklerimin başında gelecek. Diğer özleyeceğim şeylerse kısaca: Metro istasyonlarındaki nefis müzisyenler; Harlem’de 1969’dan beri hiçbir değişime uğramayan Samuel Hargess Jr’un açtığı caz bar Paris Blues, Samuel’in sizi kapıda karşılaması; yine Harlem’deki ‘soul food’ yemekleriyle, çalışanları ve sunduğu ortamla Red Rooster; güçlü anlatımıyla harika bir müzecilik örneği olan Tenement Müzesi; New York Halk Kütüphanesi; Columbia Universitesi’nin kendisine hayran bırakan Butler Kütüphanesi; Book Culture ve Strand gibi kitabevleri; yasaklar döneminde faaliyete giren ve yüz yıldır aynen korunan gizli barlar; Ewan McGregor, Jake Gylennhall, Bradley Cooper, Michael C. Hall gibi oyuncuların muazzam performanslarını sahnede izleyebilmek; Metropolitan Opera’yı ve dudağımı uçuklatan büyük prodüksyonlar; Brooklyn, Brooklyn’den Mahnattan’a bakmak; şehrin büyük ve göz kamaştıran ışıklar; Astoria, oradaki Yunan ruhu; Times Square Metro İstasyonu’nu her cumartesi akşamı koca bir dans pistine çeviren ve herkesin gidecekleri yere -iyi ki- gecikmelerine neden olan Meetles grubu; Greenwich Village; East Village; parkların, kafelerin, restoranların ve barların çeşitliliği; dünyanın en güzel çocuklarının yetiştiği Chelsea Hotel’in önünden geçmek; ailem olan canım dostlarım (Asena, Oriol, Petar, Lynn, Raba), evini paylaştığım, hayatımda tanıdığım gönlü en geniş ve en ilham verici kadınlardan biri olan Anna Avagyan ve onun o evde çizdiği resimlerle ve ürettiği tasarımlarla yarattığı o özel ruh; New York’taki Ermenistan kokulu evim…
Özlemeyeceklerim
Tabii özlemeyeceğim şeyler de var; mesela, evlerde çamaşır makinesi olmamasını ve adım başında bulunan çamaşırhanelerde çamaşır yıkamayı; Times Square, Fifth Avenue gibi yerlerdeki insanı yoran ve yer yer çığlık atma isteği uyandıran kalabalığı; bol hamurlu, sosisli, patatesli ve peynirsiz kahvaltıları; Amerikalıların azıcık da olsa beğendikleri şeyleri hemen ‘amazing’ olarak nitelemelerini; aşırı pahalılığı; New York’un her yerinde görebileceğiniz ve sayıları azımsanamayacak kadar görünür olan ve insanın içini acıtan evsizleri; New York’taki tabakalaşmayı; siyahlara yönelik ayrımcılığı ve bir de uzaklığını, istediğin zaman sevdiklerine telefon dahi edememeyi hiç özlemeyeceğim.
Özetle, bazı şehirler vardır sizi yetiştiriler, size hayat verirler; New York, işte o “üzerimde emeği büyük ve ne kadar minnet duysam az” dedirtecek olan ve insanı yenileyen şehirlerden…

