Evinizi müzisyenlere açın
Dünyanın pek çok yerinde, konser salonları dışında barların, kafelerin ve bilumum alternatif sahnelerin sayısının her geçen gün arttığı görülüyor. Ancak bu seçeneklerden biri var ki, alışılagelmişin çok ötesinde bir imkân sunuyor sanatseverlere. 2009’da, Londra ve New York’ta, bir grup müzikseverin, sevdikleri grubu dinlemek için gittikleri barda kalabalığın gürültüsünden rahatsız olup, ‘Başka bir konser mümkün’ şiarıyla kurdukları Sofar adlı organizasyon, bugün 40’ı aşkın ülkede ve 100’den fazla şehirde faaliyet gösteriyor.
Organizasyonun İstanbul ayağı ilk konserine Aralık 2013’te ev sahipliği yaptı. Sofar İstanbul’un organizatörlerinden Eda Demir’le organizasyonun dünyadaki yerini ve İstanbul ayağını konuştuk.
Sofar’ın ilk organizasyonu hangi şehirde, nasıl yapıldı?
Geçen Aralık’ta İstanbul’daki ilk konseri yaptığımızda dünyada yaklaşık 40 şehirde yapılıyordu. Şimdi ise, Tokyo’dan Berlin’e, Beyrut’tan Amsterdam’a, 100’den fazla şehirde bu organizasyonun ismini duymak mümkün. Organizasyonu 2009’da global müzik hareketi Sofar Sounds’un kurucuları, New York ve Londra’da başlatıyor. Temeli de bir gün bir barda sevdikleri müzisyenin sesini gürültüden duyamamalarına dayanıyor. O gün “Başka bir konser mümkün” diyerek Sofar’ı kuruyorlar.
Sofar’ın çıkış noktası ve hedeflediği şey nedir?
Sofar’ın hedefi, yerel sesleri global arenada duyurmak, çünkü bu işin iki ayağı var. Biri fiziksel, diğeri sanal dünyada. Topluluk oluşturmak büyülü bir şey. Her ay fiziksel bir konser veriyorsunuz ama bir yandan da o konserlerin video kliplerini çekerek, konsere gelemeyen kişilere içerik üretiyorsunuz. Türkiye’den bir bağımsız müzisyenin konser videosunu da Sofar Sounds’un beş yıldır tüm içerikleri topladığı global Youtube kanalına yüklüyoruz. Başka ülkelerin ekipleri de aynı şeyi yapıyor. Böylece, o kanaldan müzik dinleme alışkanlığı edinmiş müzikseverler, dünyanın herhangi bir yerinden sesini duyurmaya çalışan yetenekli bir müzisyeni, bir evin salonundan keşfedebiliyor.
Sofar’ın İstanbul ayağı olarak siz nasıl bir araya geldiniz? Sofar çatısı altında buluşmak için organizasyonu başlatanlarla ne gibi bir iletişiminiz oldu?
Bir trend danışmanlık şirketinde çalışıyordum. Sofar Sounds’dan bu şekilde haberim oldu ve hakkında Türkçe bir makale yazdım. İçimden “Burada olsa ne güzel olur” diye geçirdim ama çok yoğun bir iş tempom vardı. Eski bir iş arkadaşım yazımı görmüş; bana ev arkadaşlarının Sofar Londra’dan olduğunu anlattı ve beni onlarla tanıştırdı. Yavaş yavaş global ekipten ilgili birimlerle tanıştırıldım. Yaklaşık altı ay onlara kim olduğumu, ne yaptığımı, Sofar’ın organizasyonlarını burada global standartlarda yürütebileceğimi anlattım. Ardından araya Gezi dönemi girdi. Sular biraz durulunca, ilk konseri Aralık ayında verdik.
Katılım şartları nedir?
Hiçbir şartı yok. Zaten konserler ücretsiz, tanımadığımız insanların evlerinin salonunda oluyor. Global bir e-posta listesine üye oluyor ve her ayın birinde size gelen e-posta üzerinden rezervasyon yaptırıyorsunuz. Eğer evde yer kaldıysa, davetlisiniz.
Birkaç gün önce ‘birinci yıl partisi’ düzenlediniz. Sofar İstanbul’un bir yıllık performansını nasıl görüyorsunuz?
Objektif olmam zor, bu işi çok severek yapıyorum. Bambaşka bir meslektenim ama hayatım boyunca müzik ve müzisyen keşfetmekten keyif aldım. Şimdi duyduklarım, Türkiye’de bir bağımsız müzik arenasının oluşumunda rol oynadığımız yönünde, bu beni çok mutlu ediyor. Bugüne kadar 44 müzisyen/grup ağırladık. Hepsi birbirinden yetenekli ve özgündü. Görüntü ekibiyle, ses ekibiyle, müzisyenleriyle, ev sahipleriyle, gönüllülük temelinde yürüyen bir proje olduğu için Sofar’ın kendine has bir kültü de oluştu. Geçen yıl elimizden geldiğince bağımsız müzisyenlere destek olmaya çalıştık. Bir yerlerde konser veriyorlarsa ya da yeni bir işe imza attılarsa, duyurmayı atlamadık. Önümüzdeki yıl daha fazla içerik üretmeyi ve bunları ön plana çıkarmayı planlıyoruz. Yaşasın bağımsız müzik!
