AK Parti'de Uludere kırılması

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Uludere çıkışlarına politik İslami çevrelerden yükselen tepkilere, AK Parti içinden gelen tepkiler de ekleniyor. Hükümetin Uludere politikasını eleştiren AK Parti Diyarbakır İl teşkilatındaki bazı isimler, sandığa gitmeme ve partiyle yolları ayırma seçeneklerini değerlendiriyor.

Taraf gazetesinin haberine göre Başbakan Erdoğan’ın Uludere’ye ilişkin açıklamaları ve yaklaşık altı ay geçmesine karşın faillerin isimlerinin bile belirlenmemesi, AKP’de ilk ciddi kırılmayı yaratmış görünüyor. AKP Diyarbakır İl teşkilatından bir grup partili, faillerin ortaya çıkarılmaması, ailelerden özür dilenmemesi durumunda ilk seçimde sandığa gitmeyeceklerini, hatta partileriyle yollarını ayıracaklarını belirtti. AKP’liler, “Uçaklar Uludere’yi, Başbakan AKP’yi bombaladı. Başbakan Uludere’de ölenlerden değil öldürenlerden hesap sorsun” dedi.

Taraf gazetesinden Bahar Kılıçgedik'in, Diyarbakır’ın Dağkapı semtindeki Şevket’in Çay Ocağı'nda buluşarak görüşlerini aldığı yaklaşık 20 kişilik grubun çoğunluğu, AKP'ye oy veren, kuruluşundan bu yana hizmet edip, destek veren muhafazakar dindar kesimden oluşuyor. Kimisi yönetiminde yer almış, kimi ilk defa AKP ile sandığa gitmiş. Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır kongresinde değinmediği ama öncesinde inanılmaz şekilde yorumladığı Uludere katliamı hepsinin ilk ve tek gündem maddesi.

Yol ayrımına gideceğiz

Diyarbakır AKP İl Başkan Yardımcısıyken Üst Kurul Delege üyeliğine seçilen Avukat Muhammet Akar, grubun sözcüsü adeta. AKP’nin kuruluşundan bu yana etkin görevlerde yer almış Akar. Son gelişmelere ilişkin yorumunu çok net, samimi anlatıyor: “Acıyı gören üçüncü kuşağım. Dedem, babam ve şimdi ben. Uludere bende tekrar o korkuyu uyandırdı. Kendimi güvende hissetmek istiyorum artık. Vesayetçi zihniyete karşı AK Parti benim kalemdir, bu kalemi savunmak istiyorum. AK Parti’de benim alın terim var, emeğim var, çabam var, bırakıp da gitmek niyetinde değilim. Mücadelemi sürdüreceğim. Ama AK Parti’nin de beni duyması lazım. Uludere olayından parti içi konuşma imkanımız olmadı. Kendi içimizde dertleşmedik. Açık söyleyeyim o insanların öldürülüşünü ortaya çıkarmadığımız sürece, failler ortaya çıkartılıp yargılanmadığı sürece yol ayırımına gideceğiz. Bunu vicdanen istiyorum, ahlaken istiyorum ve dindar bir Müslüman olarak istiyorum.”

Kuruluşundan beri AKP seçmeni olduğunu belirten Murat Işık’ın (43) söylemi de aynı netlikte. Işık, “AKP Uludere olayını çözmezse, özür dilemezse ilk seçimde sandığa gitmeyerek, boykot edeceğim. Başbakan duygusal yelpazenin bir ucundan bir ucuna bizi savuruyor. Bir açıklamasıyla varol, sağol diyoruz ama bir demeciyle sana yuh olsun diyoruz. İnşallah toparlar, hala ümidim var” dedi.

Öldürenlerden hesap sorsun

Adeta bir vicdan muhasebesinin yapıldığı çay ocağındaki diğer AKP’liler de kırgınlıklarını, şaşkınlıklarını anlatıyor sırayla:

• Mehmet Erim (57): Kırılma noktası Uludere. Başbakan bizi gerçekten bizi hayal kırıklığına uğrattı. Köşke çıkma konusunda batıdaki oylara talip olma gibi bir hedefi de olabilir.

• Behçet Toprak: Ölenlerden değil, öldürenlerden hesap sormasını bekliyoruz.

• Zafer Özdağ (62): Masum insanların öldürüldüğü açık ve nettir. Bu insanlar silahsızdır. Başbakan’ın eşi de gitti, neden gitti o zaman. Örgütle ilişkileri varsa neden gittiler? Çocuklarını kaybeden ailelerle helalleşmesi gerekiyordu.

• İnsan Hakları Aktivisti-Yazar Ahmet Ay (52): Başbakan’ın gereğini yapmamasından rahatsızlık duyuyorum. Burada annelerin acılarını görmek lazım. Biz yıllardır meydanlarda Filistinli çocukların ve onların annelerinin gözyaşlarını dile getiriyoruz. Ama unutmayalım ki 13 ile 18 yaşları arasındaki 20 Roboskili ve Ortasulu annenin çocukları öldürüldü. Biz Tayyip Erdoğan’ın 2005’teki Erdoğan olmasını istiyoruz.

Güneydoğu’da Başbakan’a yönelik algı kırıldı

• Yrd. Doç. Dr. Vahap Coşkun (AKP Siyaset Akademisi’nde ders veriyor): Uludere çok ciddi bir kırılmadır ve maalesef hükümet bu kırılmanın ne kadar ağır olduğunu idrak etmiş değil. Kürt olduğumuz için başımıza bunlar geliyor algısını yeniden üretti daha ağır bir travma haline geldi. Bu travmadan kurtulmanın aslında çok basit iki yolu var. Birincisi halktan özür dilemesi, ikincisi ise olayın sorumluları hakkında gerekli idari ve adli soruşturmanın etkin bir şekilde yürütülmesi. Hükümet bunu yapacağına olayı sahiplenen bir dil kullandı. Hatta daha vahimi, bu olayı, zarar gören insanları suçlayan bir dille savundu. Bu tabii ki bölgede AKP ve Başbakan’a yönelik algıyı çok ciddi bir manada kırdı.'